5 Haziran 2014 Perşembe

Bloglar Dile Geldi

Bu yazı, Kayb-ı Kelâm blogun sahibi Muhammet Kılıç tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

 

Merhabalar!!!


Bugün, benim hakkımda sürekli konuşan siz insanoğlunun susup blogların [şu anlık tek blog olduğuma bakmayın, onları temsilen burdayım diye varsayın :)] konuşma vaktidir. Sizler hakkımızda dergilerde, gazetelerde [bunu bilmiyorum; ama muhtemelen bu da vardır :) ] orda, burda fikirler söylediniz, teknik açıdan olması gerekenleri madde madde saydınız. Ama biz neyiz, ne yer ne içeriz, ne zaman uyuruz, neye sevinir neye kızarız ? soran yok. Haa, yanlış anlamayın hemen. İsyan bayrağını çektik demiyorum da sadece gırtlağıma kadar gelen suskunluğumuzu bozmak istedik [istedim :) ]

 

 

1. Biz Bloglar Neyiz ?

Türünüzün iki farklı sınıfına göre tanımımız değişiyor. Kadın cinsiyete sahip bireyleriniz bizi daha çok fotoğraflı sanal günlük gibi görüyor. Kimisi dekorasyonla, kimisi yemek tarifleriyle, kimisi makyaj maskesiyle, kimisi çocuğuyla alakalı bilgiler paylaşıyorken, erkek cinsiyete sahip bireyleriniz daha çok para kazandırma makinesi diye görüyor. Şimdi şunları da söylemeden geçemeyeceğim :


Siz kadınlar; güzel şeyler yapıyorsunuz çoğu zaman; ama yahu her şeyin de fotoğrafını çekip ya da çocuğunuzun her şeyini anlatıp da durmayın. Size güzel gelen her şey herkese güzel gelmiyor. Ayrıca şu 'mimleme' hastalığınız da var. Birbirinize sorular sorun elbet; ama her şeyinizi de anlatmayın yahu.


Siz erkekler; dijital dünya, futbol, oyun haricinde ve bir de blog açıp her yerimize reklam koymaktan vazgeçin biraz. Dünya, denen gezegende farklı bir şeylerin de olduğunu bir görün. O zaman neler kaçırdığınızı göreceksiniz.

 

2. Biz Bloglar Ne Yer, Ne İçeriz ?

Aslında midemiz sizlerin deyişiyle belediye çöplüğü gibi ne verirseniz öğütürüz; ama sizler nasıl sağlıklı beslenme taraftarıysanız bizler de ahanda öyleyiz. Bazılarınız bir gün bize üç öğün yemek verirken (düzenli aralıklarla yayın paylaşanlar) bazılarınız bizi kış uykusuna yatırılanlar gibi önce karnımızı tıka basa dolduruyor, ardından bir mağaraya atıyor, sonra ne oldu kim öldü kim sağ belli olmuyor [düzenli aralıklarla yayın paylaşmayanlar]. Oldu mu şimdi ? Biraz bizleri de düşünün. Öyle kıyıya köşeye atacaksanız hiç bizimle uğraşmasanız daha iyi. Şimdiye kadar kaç tane kardeşimizi toprağa verdik hatırlamıyorum bile :'( Kusura bakmayın, biraz duygulandım, ölen kardeşlerimi hatırlayınca...

 

3. Biz Bloglar Ne Zaman Uyuruz ?

Düzenli bir uyku sürecimiz yok aslında. Bu yüzden pek sıkıntı yaşamıyoruz; ama üzerimizde bazen bir sıkıntı oldu mu haa işte o zaman uyumakta çok zorluk çekiyoruz. Genellikle o sıkıntı da yazarlarımız ile okuyucuları arasındaki iletişim kopukluğundan kaynaklanıyor. Yazar, bir yayın paylaştıktan sonra okuyucusu yazı hakkındaki düşüncelerini söyler, endişelerini belirtir veya sorularını sorar; ama yazar bazen tınmaz bile. Kaç gün geçtikten sonra yoruma cevap yazar; ama iş işten geçmiştir artık. Aralarında bir iletişim kopukluğu başlar bile. Bu yazarların dikkat etmesi gereken konu. Bir de okuyucuların dikkat etmesi gereken nokta ise yazarların sadece blogtan oluşan bir yaşamının olmadığı. Onun da özel hayatı var, o da sizin gibi biri. Yani o da bir insan :)


4. Biz Bloglar Neye Sevinir, Neye Kızarız ?

Bu, genel bir değerlendirme sorusu oldu şimdi düşündüm de. Neyse hemen soruyu cevaplamaya geçeyim :


- Biz Bloglar Neye Seviniriz ?

 

Bizleri anlamanız yeterli. Öyle elit bir kesim değiliz anlayacağınız. Bizleri oluşturduktan sonra düzgün olarak beslemeyi [düzenli aralıklarla yayın paylaşmak] unutmayın öncelikle. Karnımızı tıka basa da doldurmayın, sonra mide fesadı geçiriyoruz. [Fazla görsel kullanımı]. Bir de GDO'lu besinler bizim için çok zararlı, sakın sakın onlarla beslemeyin bizi. [Araştırmaya tabi tutulmadan paylaşılan bilgiler ve (ç)alıntı içerikler]. Gördüğünüz gibi pek bir şey istemiyoruz aslında değil mi ?


- Biz Bloglar Neye Kızarız ?

Haa, geldik yine sizin deyişinizle dananın kuyruğunun koptuğu yere. Bizler, biraz alınganız belki o yüzden birçok şeye kızabiliyoruz. Mesela dış güzelliğimize [tasarım] çok önem veriyoruz. Giydiğimiz kıyafetlerin uyumlu olması, göz zevkine hitap etmesi ve bunlar varken de sadeliğin ön planda olması bizler için olmazsa olmazımızdır. Birçoğunuz buna pek önem vermiyorsunuz. Lütfen hassas olduğumuz bu konuya siz de biraz hassasiyetle yaklaşın.


Bazılarınız bizi para makinesi gibi görüyor. Yok öyle bir şey yahu. Bizimle ilgili bu haberleri uyduranlar var ya onları bir elime geçirsem, ben bilirim yapacağımı ama yok ortalıklarda maalesef. Bizim de sizler gibi yaşam sıralamamız var. Biz de doğar, büyür, ölürüz. Ama çoğumuzun ömrü ne yazık ki çok kısa. Doğduğumuz an almamız gereken ilk besin anne sütü [Orjinal içerik] olması gerekirken, sırf para makinesi lafını duydunuz diye dayıyorsunuz bize GDO'yu [Kopya içerik]. Sonra; Yok efendim, neden böyle oldu, yok efendim neden şöyle oldu tantanaları... Biraz sorumluluk sahibi olun be. Sinirlendim biraz, neyse daha fazla bu konuda konuşmama gerek yok herhalde.


Beslenmemizi sadece anne sütü gibi tek bir gıdayla da yapmayın. Bunlarla beraber sağlıklı birkaç ek gıda [imlâ hatası, üslup gibi dil bilgisi konuları] da yanında verin ki çabucak büyüyüp gelişebilelim.


Alıngan varlıklar olduğumuzu söylemiştim daha önce de. En çabuk sinirlendiğimiz konulardan biri de okuyucuların yayınla uzaktan alakası olmayan yorumlar yapması. Mesela yazar, güzel güzel bir şeyler yazmış okuduğu kitap hakkında. Hemen altında da şöyle bir yorum yapmış uyanık okuyucu. Yazınız çok güzel de bir sorum var. Galatasaray ne yaptı bu hafta ? Bu ne lahana turşusu kardeşim, ne alaka kitap ile Galatasaray arasında. Yukarıda İletişim Sayfası denen bir sayfa var. Bi zahmet oraya tıklayıver, sonra sorunu sor. Değil mi ama ?


Bizler düzenli olmayı çok seviyoruz. Öyle her yere dağınık bir şekilde atılmak bizi huzursuz ediyor. Sizin etiketleme dediğiniz mesele aslında bizler için biçilmiş kaftan. Ama siz de bazen abartıyorsunuz. 250 kelimelik bir yazı yazmışsınız, alt kısımda da 30-40 etiket yapıştırmışsınız. Bu ne yahu. Birkaç etiket yeter de artar; ama söz meclisinde kim duya kim yapa...


Bu konuşmayı yaptığım için çok rahatladım. Dünya varmış :) Neyse umarım söylediklerim sadece sözde kalmaz. Selametle :)

 

Yazar Hakkında: Ben Muhammet KILIÇ. Tıp fakültesinde okuyan, 22 yaşında ve vaktinin çoğunu yazmaya harcayan ve Kayb-ı Kelâm blogunun yazarı olan bir öğrenciyim. Kelimelerin eşsiz büyüsüne hayran herkesi yorumlarıyla beraber bekliyorum :)

 

Blog adresim : http://kaybikelam.blogspot.com

Twitter Adresim : https://twitter.com/apelsp_a

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder